İşçi Alacak ve Tazminatları

Ders çıkarılacak örnek bir olay

Okurumuz Ayşe Çırakoğlu’nun mail yoluyla gönderdiği sorusu, hem her bir yönü ayrı ayrı değerlendirilmesi hem de üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken unsurlar içeriyor. Okurumuzun sorusunu aynen vermek istiyorum. “Ben Ayşe Çırakoğlu, 1 Şubat 1982’de Şekerbank’da işe başladım. 2 Aralık 1986’da doğum nedeni ile istifa ettim. Bağlı bulunduğum kurum, Şekerbank T.A.Ş Sosyal Sigorta Sandığı Vakfı. SGK, çocuk borçlanması yapamayacağımı ve bugün sigortalı bir işe girersem 58 yaşımda emekli olabileceğimi söyledi. Çocuk borçlanması için SSK veya Bağ-Kur’lu mu olmak gerekiyor? Bu kanun belli bir kesim için mi çıktı? Ben nasıl emekli olurum? Bana ayrıntılı bilgi verirseniz sevinirim.”

HUKUKİ STATÜ

Öncelikle Ayşe Hanım’ın çalıştığı Şekerbank ve sosyal güvenlik açısından ilişkilendirildiği Şekerbank T.A.Ş. Sosyal Sigorta Sandığı Vakfı’nın hukuki statüsüne göz atalım. Sosyal güvenlik reformu ile o güne kadar birden fazla olan sosyal sigorta kurumlarının SGK çatısında birleştirilmesi hedeflenmişti. SGK bünyesine katılan sosyal sigorta kurumları, dört ana gruba ayrılıyor. SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ile dördüncüsü 506 Sayılı Kanun’un geçici 20. maddesine göre kurulan sandıklar. Dördüncü grubu oluşturan sandıkların sayısı hayli fazla. Dolayısıyla kamuoyunda sıkça ifade edildiği gibi, SGK, üç sosyal güvenlik kurumunun birleşmesiyle oluştu tanımlaması yanlış değil, ama yetersiz. Çünkü 5510 Sayılı Kanun ile, 506 Sayılı Kanun’un geçici 20. maddesine göre kurulup, o güne kadar ayrı ayrı faaliyet gösteren çok sayıdaki sandığın da üç yıllık süre içerisinde, SGK’ya devredilmesi hüküm altına alındı.

KİMLER KURMUŞTU?
Bu sandıkları kimler kurmuştu? Bu sandıkları başta bankalar olmak üzere, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler, personellerinin malullük yaşlılık ve ölüm durumlarında gerekli yardımları yapmak üzere kurmuştu. Hatta bunlar, 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesi ile birer sosyal sigorta kurumu olarak tanımlanmadan önce tesis ya da dernek statüsündeydi. Bu sandıkların bir kısmı, bünyesinde kuruldukları bankaların akıbetine bağlı olarak daha önceden SSK’ya devredilmişti zaten. Hemen belirtelim, geçici 20. maddeye tabi sandıklar, SSK uygulamasına getirilmiş birer istisna hükmündeydiler. Çünkü sosyal sigorta açısından bu sandıklarla ilgilendirilen kişiler, aslında bu sandıklar olmasa SSK sigortalısı olması gereken kişiler. Diğer bir ifadeyle, hizmet akdiyle çalıştıkları halde, kanunun özel hükmüyle SSK sigortalısı sayılmayıp, ilgili sandık sigortalısı sayılmış kişilerdi.
Geçici 20. madde sandıklarına tabi sigortalıların emekliliklerinde, meşhur 2829 Sayılı Hizmet Birleştirme Kanunu uygulanıyor. Diğer bir anlatımla, son yedi yılda en fazla hangi kuruma prim ödemişseniz, o kurumdan ve o kurumun emeklilik koşulları aranmak suretiyle emekli olunabiliniyor. Yine sigortalılığın başlangıcı ve emeklilikte göz önüne alınacak yaşın belirlenmesinde de ilk defa bu sandıklarla ilişkilendirilenler açısından, sandık sigortalısı oldukları tarihe bakılıyor.

“Size yanlış bilgi vermişler”

Buraya kadar anlattıklarımız, Ayşe Hanım’ın Şekerbank T.A.Ş. Sosyal Sigorta Sandığı Vakfı sigortalısı olduğu 1 Şubat 1982’nin, her durumda ilk sigortalılık başlangıç tarihi olarak kabul edileceğini gösterir. Kısacası Ayşe Hanım, diğer koşulları da tamamlayarak 20 yıllık sigortalılık süresi ile 40 yaşını doldurmak ve 5 bin prim gün sayısına sahip olmak kaydıyla tam emekli olma şansına sahiptir.
Ayşe Hanım’ın tamamlaması gereken diğer koşullar arasında, şimdilik sandık sigortalılığıyla sağladığı 4 yıl 10 aylık sigortalılık süresini arttırması geliyor. Peki bu gün sayısını artırabilmesi için, doğum borçlanması yapma imkanı bulunuyor mu? Kendisi, SGK’nın hangi birimine başvurdu ve gerekli bilgilendirme kimin tarafından yapıldı bilemiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var. Sandık sigortalılığını bir kalemde silip atan yanlış bir bilgilendirme yapıldığı kesin.

DOĞUM BORÇLANMASI
Sadece bununla da kalmamış, doğum borçlanması konusunda da doğru bilgi verilmemiş. Çünkü doğum borçlanması 5510 Sayılı Kanun’un 41. maddesiyle ilk defa konulup düzenlenmiş bir hak. Söz konusu kanun maddesinde, doğum borçlanması yapma hakkı, sadece aynı kanunun 4/a statüsüne göre sigortalı sayılan kadın sigortalılara tanınmıştır. 5510 Sayılı Kanun 4/a statüsü, eski SSK sigortalılarına denk geliyor. Ayrıca yine 5510 Sayılı Kanun’un geçici 20. maddesi, 506 Sayılı Kanun’un geçici 20. maddesine tabi sandıklara ilişkin geçiş hükümlerini içeriyor. Buna göre söz konusu geçici 20. madde sandıkları, üç yıl, (Bakanlar Kurulu’nca iki yıl daha süre uzatımı yapılmak üzere) en geç beş yıl içerisinde, SGK’ya devredilecekler. Ayrıca devir tarihi itibariyle sandık sigortalıları 5510 Sayılı Kanun’un 4/a statüsünden sigortalı sayılacaklar. Dolayısıyla sandık sigortalılarına 5510 Sayılı Kanun’un 41. maddesine istinaden doğum borçlanması hakkı verilmek zorundadır.

“SGK, çalışanlarına çok sıkı eğitim vermek zorunda”
Gelelim olayın son ve düşündüren boyutuna. Ayşe Hanım sorusunu aynı dönem içerisinde SGK’nın çok değişik birimlerine başvurarak sorsaydı acaba kaç farklı cevap alırdı. İşte düşünülmesi gereken boyut bu. Hem 5510 Sayılı Kanun, hem de devreden kurumların önceden gelen mevzuatlarıyla gittikçe karmaşıklaşan SGK mevzuat yapısı, özellikle vatandaşla yüz yüze iletişime giren birimlerde görevlendirilenlere yönelik çok sıkı hizmet içi eğitim vermeyi zorunlu kılıyor. Bu husus, merkez müdürlükleri açarak hizmeti ayağa götürmek kadar, hatta belki ondan daha da önemli.

Kaynak:Celal KAPAN/Yeni ASIR/24.5.2011

Paylaşabilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir